Bugün sohbete konuyu anlatan şatafatlı bir giriş yapamayacağım, çünkü anlatmak istediklerimin ben yazdıkça netlik kazanmasına izin verdim. Ankara’nın en beğendiğim loş mekanlardan biri olan Sardunya’ya cümlelerimi birleştirebilmek için uykulu ve yorgun oturdum. Gözlerimden uyku akarken bedenim kafamın içinde “yapılması gerekenler” listesini tamamlamak isteyen sese uyum sağlamak için hareket etmeye devam ediyor. Tamamlanması gereken görevler bir liste gibi art arda sürekli kendilerini hatırlatıyorlar. “Hissedebilme” deneyimini gözlemliyorum, kafamın içinde bazıları gerçek olmayan görüntüler, korkular, yorumlar, eleştiriler, uyarılar yapan zihnim hissedilme kabiliyetime ket vuruyor. Karar verirken ket vuruyor, hareket ederken ket vuruyor, konuşurken ket vuruyor, dinlerken ket vuruyor; GERÇEKLİĞE ket vuruyor. Öyle ki, olanı olduğu gibi anlayabilme kabiliyeti zihnin biriktirdiği anılarla farklı renklere, seslere bürünüyor, anlam kazanıyor adeta. Tarçınlı sıcak şarap içerken başladığım yazıda, önümdeki masada oturan kadın arkadaş grubunu: “Çekildikleri selfieleri mi konuşuyorlar? Ne gereksiz…” gibi anında yargılayabilecek kadar hızlı davranan bir zihin bu. Hissedilmek istiyorum oysa, içtiğim sıcak şarabın tadını, yazarken parmaklarımın nasıl sertleştiğini, nefesimi nasıl kısa alıp verdiğimi… Bu hissedebilme kabiliyetinin herkeste olduğunu ama bunu geri kazanabilmek için çalışmam gerektiğinin farkındayım.
En son safça hissedebildiğimde deneyimlerim yoktu ve olanı olduğu gibi gözlemliyordum; bebektim yani. Hepimiz bebektik ve bilmiyorduk. “Deneyimleri boşuna mı yaşadık? Öğrendiklerimizi boşuna mı öğreniyoruz?” diyebilirsiniz, haklısınız! 🙂 Onları zihin kendi içinde depolarken, geliştirdiğimiz refleksler, öğrenme becerimiz, hesaplama becerimiz değerli ama her anı bu kadar yorumluyor olmak gerekli değil. Hatta yorucu da. Yolda yürürken çukura düşmüşsündür, çukurun nerede olduğunu artık öğrendin ve tekrar aynı yoldan geçerken çukura basma ve geç, çukurun üzerine düşünüp durma gibi bir şey demek istediğim. Ya da dans ederken; müziğin ritmini takip ederken nefesini dinle, sözcükler yerine hislerle adımlarını at. Hisset.
Çabaladığım kısım bu; yorumlar yerine tepkiler, yargılamalar yerine anlamalar… Tabii ekonomi sorularımı çözerken hissetmem şart değil, orada canım zihnimin depoladığı bilgilere muhtacım… :)))
Siz ne kadar sıklıkla hissedebiliyorsunuz?
Ezel