Yiğitcan Erdoğan: Yazı Şövalyeliği Üzerine Kısa Sorular

Yiğitcan bir yıldan az bir süre önce diyebileceğim, arkadaş ortamında tanıştığım yaratıcı ve sohbeti hoş bir “içerik üreticisi”. İçerik üreticisi diyorum çünkü birçok farklı dijital mecrada yer alıyor. Youtube, Spotify, web sitesi editörlüğü, dijital yazarlık… Bunların hepsi bir arada olunca içerik üreticisi yaratıcı bir insan olarak adlandırmak kolayıma kaçıyor. Kendisi son birkaç yıldır Yunanistan’ın Atina başkentinde ikamet ediyor gözüktüğü halde dijital göçebelik yapıyor. Bazen birkaç ay Ankara’da, Berlin’de veya Dünya’nın bilmem hangi köyünde, geziyor görebilirsiniz. Kendisinin Instagram hesabı @beggarandchooser. Ayrıca içeriklerine ve kendi Youtube linklerine yönlendirdiği websitesi buradan ziyaret edilebilir. Bunların dışında Spotify’da birden fazla podcast programını hem kendisi yazdı hem de bazılarında konuk olarak yer aldı. En bilinen kendi podcastleri Zamanaltı: Bir Podcast Tiyatrosu, Büyük Tufan ve son zamanlarda üretmeye başladıkları Ankara Deşifre gibi bir şehri tanımanın farklı yollarını anlatan hikayeler. Tabi Yiğitcan’ın arkadaşları da bu konuda kendisine destek oluyor, birçok içeriği ekip halinde üretiyorlar. Hepsinin linkini yeni dinlemelik, keşfetmelik içerikler arayanlar için bırakıyorum ve aşağıya doğru inerken Yiğitcan’a sorduğum sorulara geçiyorum:

  • Öncelikle, kimsin sen Yiğitcan?

Bilmiyorum gerçekten, kendime benzemeye çalışıyorum. İsmimi söyleyebiliyorum ve yaşımı matematiksel olarak hesaplayabiliyorum, ondan sonrasındaki her şey o an içinde bulunduğum odalara bağlı bir durum. Biri vakti zamanında “kim” en nihayetinde “ne” fonksiyonunu takip eden bir formdur demişti, o cevabı veren adama çok da uzak hissetmiyorum.

  • Podcast için içerik üretme fikri nasıl ortaya çıktı? Podcast tiyatrosunu ilk kez sizde duydum. Hatta yanılmıyorsam en güçlü kurgu ödülünü aldınız?

Ben yazar olmak isterim kendimi bildim bileli. Yazmak beni önce blogculuğa, sonra dergiciliğe, sonra fanzinciliğe, sonra websiteciliğine, sonra da kendi websitemin editörlüğüne götürdü. O websitesinin bir YouTube kanalı kurulunca oraya dahil olup sohbet temelli video programları ve skeçler çekmeye başladım arkadaşlarımla. Bir noktadan sonra internette yaptığım içeriklerde yüzümü göstermenin esasen bana uygun bir şey olmadığına kanaat getirdim; podcast böyle çıktı. Podcast tiyatrosu mevzusuna ise iki yetenekli arkadaşım vasıtasıyla geldim. O hikaye de çok anlatıldı zaten.

  • Seni günlük hayatta neler besler?

Ölümsüzlük arzusu, insanların büyük kümülatif kültür mozaiğine anlamlı bir katkıda bulunma isteği, başka yazar, içerikçi ve sanatçıların bana kattıkları şeylere dair hissettiğim minneti borcumu ileriye dönük ödeme gayreti. Daha materyal bazında soruyorsan tarihteki hikayeler, yeni yerlerde yeni hayatlar kurmuş olmanın getirdiği perspektifler, yalnız kalınca yaşanan içedönüş, kaliteli arkadaşlarımın süper hayat hikayeleri; kendi yaşadıklarım, düşündüklerim.

  • Üretirken öğretilmeli derdi var mı sende de? Zamanaltı dinleyenleri bilir, günümüz siyasetine göndermeler var. Dijital çağda da sanat toplum içindir diyebilir miyiz?

Zamanaltı’nda günümüz siyasetine göndermeler 1945 ve 1578 siyasetini o dönemki gerçekleri epey ciddiye alarak ve dönemlerindeki hâliyle ele almaya çalışarak yapılıyor; bu da uzun uzadıya benim siyasetin genel olarak yüzyıllardır kıvamı belli bir çamur olduğunu ifade etme çabam aslında. Ben siyaseti özel ya da toplumsal hayatta anlamlı bir uğraş gibi görmüyorum. Herkesin kendi kimliğinin kendisine yazdığı bir şiir olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir durum içerisinde o durumun protagonisti ya da gözlemcisi olmanın birbirine zıt değil, akışkan ve karşılıklı beslenmeye müsait pozisyonlar olduğu inancındayım. Masalların kuvvetinin inançla doğru orantılı olduğunu zannediyorum. Zamanaltı bu düşünceleri umarım öğretme fiiline çok da dahil olmadan anlatıyordur.

  • Göçebe yaşam bir gün bitecek mi? Biterse nerede bitecek gibi sence?

Bilmem? Biter herhalde. Nerede biteceğini bilmiyorum. Çok fazla şehir sevdim bugüne kadar, Ankara bunlar arasında her zaman ayrı bir yere sahip oldu. Geçen gün kendimi Batıkent ODTÜ sitesinin kırmızı beyaz müstakillerine bakıp “burada çocuk yetiştirebilirim lan” derken buldum. Ama daha İslamabad’a gitmedim, Afrika’yı görmedim, Peru’ya gidip ayahuasca yapmadım.

  • Hiç seni etkileyen belki tarihsel bir kişilik yüzünden gitmeyi düşündüğün yerler oldu mu?


Tabi. Kurgusal kişilikler yüzünden de gitmeyi düşündüğüm yerler oldu. Nazım Hikmet’in mezarını ziyaret etmek benim için Moskova’nın en büyük çekimlerinden biri, örneğin. Roma’ya gittiğimde hem Petrus’un İsa’ya “Quo Vadis?” diye sorduğu yer orada deniyor diye, hem de zaten Roma’nın o meşhur her yolun çıktığı merkez ulaşım ağında önemli bir parça olduğundan Appia yolunu yürümek istedim; insan olmayanla insan arasındaki farkı daha iyi anlayabileceğimi düşündüğüm için Neander vadisine gittim, ilk tam Neandertal iskeletinin bulunduğu. Tarih genel olarak önemli bir motivasyon benim hareketlerimde.

  • En çok neden korkarsın?

İnsanları yüz üstü bırakmaktan. Bu gerçek cevabı değil bu sorunun, çünkü benim gerçekten en çok neyden korktuğum kimsenin gözünün içine bakmadan paylaşmak istediğim bir şey değil.

  • Okuyanlara ne söylemek istersin?


Türk erkekleri çok yakışıklı. Baklava’yı çok beğendim. Gelecek yaz tekrar geleceğim.

%d blogcu bunu beğendi: